Bugün size sıra dışı bir şey söyleyeceğim.
Siz, siz olun sakın ha! Sakın Kitap okumayın. Evet, yanlış anlamadınız.
Kitap okumayın.
Hatta biraz daha ileri giderek diyorum ki; yakınlarınıza, çoluğunuza çocuğunuza asla kitap okutmayın.
***
Edebiyatımızın önde gelen isimlerinden biri entelektüel aydın.
1901’de doğmuş. Osmanlının son dönemlerinde çocukluğu ve gençliğini yaşamış.
İşgal, yıkılış, milli mücadele, kurtuluş savaşları ve cumhuriyet dönemlerini bir arada yaşamış. Şair, romancı, deneme yazarı ve edebiyat tarihçisi. Cumhuriyetin ilk öğretmelerindenmiş üstat Ahmet Hamdi. Vefatı 1962.
Ankara ile başlamış Beş Şehri anlatmaya. Sırasıyla Erzurum, Konya, Bursa ve İstanbul.
İstanbul en sonuncusu kitapta. Dergah yayınlarından 2018 yılında 42. Baskı olarak yayınlanmış ve kitabın yarısı İstanbul. Koskoca İstanbul, bizim İstanbul.
Kitabı okudum. Okumaz olaydım.
En başta dedim, okumayın, okutmayın şu kitapları.
Düşünce dünyamda 1453 yılında yıkılan Bizans’ın ardından, çağ kapatıp çağ açan büyük fetih ve sonrasında Payı Taht’ı Osmanlı’nın başkenti olan İstanbul.
Gözümüzde ve gönlümüzde yeri çok farklı bir yeri olan İstanbul.
Neyse;
Ahmet Hamdi; XVII. Yüzyılını anlatmış İstanbul’un. “felaketle biten bu asır zevkimizin, teessüs ettiği asırdır” diyor.
Ardından zevklerin, iktidar mücadelelerinin, neredeyse koca bir ordu ile çıkılan av seferlerinin yapılışının tablosunu resmediyor.
Yedi yaşında tacı altında ezilen hükümdarlardan, ocak kapısından ayrılmayan ulemaların ekserisinin boğazdaki yalılarından ve sonra bu ulemaların yalı penceresinden çubuklarını tüttürüp kahvelerini içerek, afyonlarını çekerek boğazı seyretmeleri de var.
Yedi yaşında bir çocuğun dünyanın en büyük imparatorluklarından birinin tahtına çıktıktan birkaç gün sonra, babasının adeta gözünün önünde boğularak öldürülmesini aktarıyor.
Başka neler var? Sormayın ben kısaca birkaç şey daha aktarayım.
IV.Mehmet devrinin kibar, açık sözlü,tiryaki, keyif verici maddelere düşkün ve oldukça müsamahalı ve akıllı olan Şeyhül-İslam.
Önde otuz atlı süvarinin bileğinin üzerinde bir şahin var. Otuz at, otuz süvari, otuz şahin. Bunun arkasında terbiye edilmiş yedi kaplanla beraber başka yedi atlı. Kaplanların üzerinde işlemeli şallar.
Bunların arkasında sayıları 50 kadar olan tazılar. Bu tazılarla 50 yeniçeri askeri beraberler. Ayrıca bir adamın yedeğinde av kafilesinin sonunda her birinin yedeklerinde birer boş eğerli at ile birlikte 20 atlı çavuş. Tek sıra halinde ilerliyorlar.
Ben kitap okuduğuma pişman oldum.
Sakın sizde okuyup kafanızı karıştırmayın.
Ama yine de siz bilirsiniz.
Okumak insanı aydınlatır.
Okumak insanı insan eder.
Okumak “İLK EMİR”dir.
Diye düşünüyorsanız.
O zaman en kısa zamanda bir kitapçıya gidin, imkanınız yoksa İlçe Kütüphanesine veya Atatürk Kitaplığı’na gidin. Elinize bir kitap alın, orada çok farklı bir dünyanın olduğunu keşfedin.
Aydınlık için, aydınlanmak için gündemin dışına çıkıp güneşe bakmak için elinize bir kitap alın…
Ben mi? Ben okumaya devam edeceğim.
“ÇOCUKKEN FAKİRDİM, İKİ KURUŞ ELİME GEÇİNCE, BUNUN BİR KURUŞUNU KİTABA VERİRDİM. EĞER BÖYLE OLMASAYDI, BU YAPTIKLARIMIN HİÇ BİRİNİ YAPAMAZDIM” –Mustafa Kemal ATATÜRK
YORUMLAR (İLK YORUMU SİZ YAZIN)