Zaman akıp gidiyor, saniyeler çılgınca koşuşturup duruyor. Akrep ağırdan aliyor yeni gelin gibi, yelkovan yağız bir delikanlı.
Gökyüzü mavinin sessizliğinde, dalgasız, fırtınasız, dingin. Bulutlar aheste aheste süzülüyor sessizliğin huzuruyla yol alıyor gökyüzünün maviligindeğinde.
Ağaçtan düşen çam kozalağı başını sertçe vuruyor toprağa. Havalanan kuşun kanatlarından çıkan sesle tilki kulaklarını dikiyor hareket ve gürültünün odağına çeviriyor gözlerini. Yaprak sallanıyor telaşla üzerinde konan çekirgeden ürkerek.
Telaş var ormanda… Sessizlik gökyüzünde, gürültü patırtı akansuyun taşlara kavuşmasında.
Telaşlı karıncalar sessizce yürüyor arıların vızıltılarına inat, belki de ağızında taşıdığına hürmetten sessizliği.
Ne kadar sessiz ne kadar gürültülü, ben gibi benim düşüncelerim gibi.
Gökyüzünü hiddetlendirmeye gelmez, su koyuverir sessizliğe, daha da ötesi ateşe verir gözü hiçbir şeyi görmez yakıp kavuruverir.
Haydi oradan sende sen kim ormanın sesi, gökyüzünün sessizliği kim.
Sende her ikisi birbirine karışmış birbirine girmiş ne olduğu ne olacağı belli degil.
İster dalından düşen kozalak ol, istersen dala konan çekirge veya başını taşlara vuran su.. Senden ses cikmaz ormanın sessiz çığlığında kaybolup gidersin.
YORUMLAR (İLK YORUMU SİZ YAZIN)